
Neyi neden yazıyorum…
Bugün sana, araba kullanırken başımdan geçen ve yıllardır içime attığım şeyleri anlatmak istiyorum sevgili okur. Belki sen de benim gibi düşünüyorsundur. Hatta inşallah sen bir çaresini bulmuşsundur ve benimle paylaşmak istersin.
Araba kullanırken yandakinin uyuması
Uzun bir yol düşün şimdi. Gidiyorsun ve daha da gidecek yolun var. Radyodan sıkılmışsın ve en sevdiğin müzik dağılıyor arabanın içine. Öyle güzel bir ortam yani. Hatta daha da güzelleştirelim. Kahve de olsun elinde. Bir an sağ aynaya bakıyorsun. Ve o gözüne takılıyor. O da ne!!! Yan taraf uyuyor. Bir umutla dikiz aynasına bakmak istiyor canın. Evet, o da ne!!! Arka taraf da fısır fısır uyuyor maaşallah. Tam o noktada yol yavaşlıyor senin için. Çekilmez bir hal alıyor…
Bu hikaye muhtemelen birçok şoför için tanıdık. Belki de yanılıyorum ve sen bugüne kadar araba kullanırken yan tarafın uyumasını hiç önemsemeyen, şanslı insanlardansın. Öyleyse ne mutlu sana.
Yalnız ben çok bozuluyorum sevgili okur. Öyleki, ilk fırsatta durup, kapıyı açıp uyuyanları bir kenara bırakıp ondan sonra yola devam etmek istiyorum. Bu durumda yalnız kalacağımı düşünebilirsin…
Yazarken fark ettim. Yalnız kullandığım araba beni hiç rahatsız etmiyor. Sanırım durumu kabullenmiş oluyorum. Gelgelelim, arabada birinin uyuması bende feci bir rahatsızlık uyandırıyor.
Araba kullanırken yandan gelen paketli çikolata
Geçelim başka bir hikayeye. Yine yoldasın ve bir şekilde herkesi uyandırdın. Artık arabada sohbet muhabbet gırla gidiyor… Ve canın kahve çekti. Bugün çok şanslısın çünkü durmana gerek yok. Termos daha boşalmamış ve sıcak bir kahve seni bekliyor.
Yalnız kahvenin yanında bir de çikolata yemek istiyorsun. Yanındaki arkadaşın ‘Şurada bir paket olacaktı.’ diyor. Sen sevinçle çikolatayı almak için uzanıyorsun. O da ne… Vallaha o da ne… Arkadaşın çikolatayı bildiğin paketiyle uzatıyor.
Tam da bu noktada aklımda deli sorular. Acaba 150 km hızla giderken, iki elimi de bırakıp 30 sn çikolatayı açmaya uğraşsam ne olur? Yandakiler, anladınız siz. Şu şoföre verdiğiniz şeylerin paketini açın bi zahmet…
Kıs şu radyonun sesini
Sevgili okur, sanırım başlıktan anladın hangi konuya gireceğimi. Ama yine de oku lütfen. O kadar keyiflisinki, yol yarılanmış sonuçta. Güneş de yükseliyor yavaştan. Aksilik çıkmazsa, öğlene varacaksın hedefe. O sırada çalan şarkı da atmosfere uygun, keyifli bir yol şarkısı. Sesi biraz açmak istiyorsun. Açıyorsun haliyle… Arabadaki herkes seviyor şarkıyı ve eşlik ediyor.
Yol böyle giderken, birkaç şarkı sonra arkadan bir ses ‘Kıs şunun sesini’ diye çemkiriyor. Yandaki de sana ‘Evet yaaa, çok sesli kulağım şişti’ diye başlıyor mu söylenmeye. O da nee! O an sanki üst komuşuyu rahatsız etmişsin gibi hisediyorsun. Sanki az önce arabada beraber coşmadınız. Olayın tek sorumlusu senmişsin gibi oluyor. Ve sanki 4 metrekarelik alanda o radyoya bir tek senin elin uzanıyor ve bu görev için tüm dikkatini yoldan alıp radyonun düğmesini araman gerekiyor. Ben bu duruma da kıl oluyorum sevgili okur. Aklıma yine deli sorular geliyor…:)
Sonuç olarak
Aslında yolları severim. Herşeyden önce yollar hiç bitmez. Sen gideceğin yere varsan da birileri yoldadır. O sebeple insana, sanki bitmeyen bir şeyin içindeymiş izlenimi verir. Bir de yol, içinde hem durgunluğu hem de mobiliteyi barındırır.
Ancak herşeye rağmen yolları birlikte aşmak gerek. Bu sebeple yanda oturan arkadaşlar, otonom araçlar çıkana kadar kahvelerimizi doldurun da verin bir zahmet:)
Sevdiklerinizle birlikte güzel ve güvenli yol hikayeleri yazmanız dileğimle…
1 Trackback / Pingback