Eski Günleri Özlemek

İzmit Saat Kulesi

Az önce, bizim Seçkin’le telefonda konuştuk ve eski günleri özlemek hakkında bir yazı yazmak istedim. Seçkin, benim üniversiteden arkadaşım ve tanışalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hala dün gibi hatırlıyorum başımızdan geçen maceraları. Herkesin böyle maceraları olmuştur. Herkes geçmişi bir şekilde özler.

Sanırım yaşanan günler ne kadar saf ve güzelse sonradan özlemesi de o kadar büyük oluyor. Bu özlem duygusu, insanı hem mutlu ediyor hem de hayatından bir parçasının artık ulaşamayacağı bir yerlerde kaldığı hissini veriyor. Hasret gibi bir şey galiba…

Hasretin ilacı konuşmak

Eski günleri özlemek ve o günleri hatırlamak gerçekten de güzel bir duygu. Tabi o günlerin geri gelmeyeceğini bilmenin hüznü de oluyor.

Çok enteresan bir devirde yaşıyoruz. Bir yandan gelişen teknoloji yüzünden ilişkilerimiz sığlaşıyor. Diğer taraftan da sağlam dostluklar, araya giren mesafelere rağmen yine teknoloji sayesinde kuvvetleniyor. Teknolojik imkanlar iyi kullanıldıklarında gerçekten de büyük nimet. Derken, Almanya’ya ilk geldiğim günlerde Seçkin, ben ver Mert ile karşılıklı çiftetelli oynayışımız geliyor aklıma:) Ve şu an, o günleri de özlemiş olduğumu fark ediyorum…

Anılar…

Neyi özlediğini bilmek gerçekten önemli. Eğer özlenen şey hala hayatta olan bir insansa çaresi var. Artık aramak, hayatı paylaşmak ve hatta dertleşmek bile aradaki kilometrelere rağmen kolay. Ancak özlenen şey geri gelmeyecek bir durumsa hatırlamak ve o günleri anmaktan başka çare yok. Mesela bazen, insan gençliğini ve gençlik arkadaşlarını hatırlıyor. En fenası ise, o arkadaşları eski halleriyle özleyip o durumu bir daha hiç yakalayamayacak olmak. Mesela, lise arkadaşlıklarını özlüyorsun bazen. Ancak o arkadaşlarını bugün bulsan belki de artık eskisi gibi olmadıklarını görüp daha da üzüleceksin. Yani demem o ki, çoğu şey anlarda hapsolup kalıyor.

Bugünleri de özleyeceksin…

Bu kederli konuyu, biraz da yararlı bir mesaja çevirmek istiyorum. Her saniye, bir saniye sonra geri dönmeyecek bir yere gidiyor. Bu sebeple, içinde bulunduğun anın kıymetini bilerek yaşamak çok önemli. Her ne oluyorsa anda kalıyor. Anlar, seni sen yapıyor. Burda garip ama bence çözmesi kolay bir paradoks var. Anlar mı bizi biz yapar yoksa biz mi anları var ederiz? Bence, hayatın kıymetini bilenler için bu sorunun cevabı basit.

Yaşamın anlamını tüm ayrıntılarına kadar bilmek, hiçbirimize nasip olmayacak. Ancak, anların değerini bilerek yaşamak herkesin yapabileceği kadar kolay.

Hiçbir saniyen geri gelmeyecek. O yüzden değerini bil. Aldığın nefesin, akşamları karşında batan güneşin, altında ıslandığın yağmurun ve hatta yaptığın yanlışların bile kıymetini bil. Bunları bildikten sonra da, hiçbir saniyeni boşa harcamamayı öğren. Sana demek kolay da, ben de hala üstünde çalışıyorum diyelim:)

Şimdi tüm bunları yazıp da Cemal Süreya’ya bir selam çakmazsak olmaz. Ne demiş şair, ‘Hayat kısa, kuşlar uçuyor…’

Diğer paylaşımlarımı okumak istersen, bir link bırakıyorum buraya:)

Be the first to comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.


*