Dubrovnik Surları

Dubrovnik Surları

Beni kendine ilk görüşte bağlayan bir şehir oldu Dubrovnik. İlk gördüğüm andan itibaren tekrar gelmek için söz verdim kendime. Bu hisse daha önce bir de Budapeşte’de kapıldığımı hatırlıyorum. Özellikle Dubrovnik surları beni benden aldı ve ortaçağa bıraktı diyebilirim. Bu yazımda, Dubrovnik gezilecek yerler listesi yapmaktan ziyade Dubrovnik’te geçen günlerimi anlatmak istiyorum.

Stuttgart’tan uzun ve meşakkatli bir yolculuk sonrası, bir gece vakti vardık kalacağımız yere. Normal şartlar altında 14 saat sürmesi gereken kara yolculuğumuz, 30 saat ve uzun sınır kapıları ile sona erdi. Ancak gerçekten değdi diyebilirim. Kara yolu ile gidecek arkadaşlar için belirteyim, Hırvatistan’a girdikten sonra Bosna Hersek üzerinden ulaşmanız gerekiyor. Çünkü Dubrovnik ile Hırvatistan arasına, Bosna Hersek sınırları girmiş. Ancak 2022 yılı itibari ile açılacak olan köprü, Bosna Hersek sınır kapısını da işlevsizleştirecek ve dolayısıyla Hırvatistan’a girdikten sonra çıkmak zorunda kalmadan Dubrovnik’e ulaşmak mümkün olacak. Ancak yine de Dubrovnik’in aslında Hırvatistan ile sınırının olmadığını söylemek yanlış olmaz…

Bizim kaldığımız alan, Mlini isimli bir tatil yerleşkesi. Dubrovnik’e yaklaşık 15 dakikalık bir mesafede. Hem tatil hem de turistik gezi planladık. Bu arada gelmişken, bir tur ile Karadağ’ı da gördük ve tavsiye ederim. Kotor ve Perast bir başka yazının konuları ancak Dubrovnik’e de çok yakın.

Biz de deniz tatilimize başlamadan önce, hemen Dubrovnik’e gitmek istedik. Otobüsle, kaldığımız yerden Pile kapısına varmak çok kolay oldu. Zaten Pile ve Ploce olmak üzere iki kapısı var. Şehir ufak olduğundan bu iki kapıya da varmanız kolay. Pile kapısında iner inmez, ayaklarımızın bizi götürdüğü yer tabii ki, Dubrovnik surları

Dubrovnik Surları

Tüm günümüzü, hiçbir şey yapmadan Dubrovnik surları üzerinde gezerek geçirebiliriz. Zaten biraz öyle de oldu ve ikinci kez de geldik:) Bu surlara giriş ücretli (150 HRK) ancak her kuruşuna değiyor. Bir kere şehir tamamen bu surlarla kaplı olduğundan, kentin gezilecek diğer yerlerini de görmek kolay. Ayrıca bu biletle hemen karşıdaki Lovrijenac Hisarı’na da girebiliyorsun. Yaklaşık 2 kilometre uzunluğundaki 13. yüzyıldan kalma bu surlar üzerinde, tüm şehrin etrafını 25 metreye kadar varan yükseklikten gezmek mümkün. Üstelik deniz manzarası da cabası. Surlar üzerinde harika kafeler de var ve durup bir şeyler içmeni kesinlikle tavsiye ederim. Hatta bu surlara girmeden, sur altında da eşsiz manzaralı kafeler bulabilirsin. Biz de ikinci gelişimizde bu kafelerden birine oturduk ve kalkmak istemediğimi hatırlıyorum.

Oturduğumuz kafelerde, bu bölgenin en güzel adası olarak bilinen Lokrum Adası manzarasını da gördük. Bu adada yerleşim yok ancak plajları ve doğası için yeryüzündeki cennet benzetmesini yapıyorlar…

Surlar üzerinde yürürken göreceksin ki, çok güzel bir cadde olan Stradun Caddesi de kentin ortasında taş döşeli yollarıyla salınıyor. Bu caddede yürümek gerçekten çok keyifli. Stradun Caddesi’nin yanısıra Çan kulesini, Rektör Sarayı’nı ve Büyük Onofrio Çeşmesi gibi birçok tarihi yapıyı da görmen mümkün.

Dubrovnik Surlarında Dinlenmek

Lovrijenac Kalesi

Surlardan sonra, en dikkat çekici yerlerden biri de hemen surların yanı başındaki tepeye kurulu Lovrijenac Kalesi. Surları en güzel görebileceğiniz yerlerden birisi olan bu kale, 37 metre yüksekliğindeki bir tepeye kurulu. Yürüyerek çıkmak mümkün. Surlardan sonra gezmeni tavsiye ederim çünkü surlardan aldığın bilet ile buraya bedava girebilirsin.

Kalenin tarihi hem çok eski (1038) hem çık hızlı yapılmış ve üstelik gayet de iyi korunarak günümüze kadar sapasağlam ulaşmış. Ayrıca bu kale de surlarla beraber, ‘Game of Thrones’ dizisinde kullanılmış.

Dubrovnik Sokakları

Pıle Kapısı’ndan girip Plonec Kapısı’ndan çıkana kadar bütün sokaklar insana tarih kokusu sunuyor. Dubrovnik surları beni ne kadar etkilediyse, sokakları da bana o kadar tarih yaşattı diyebilirim. Stradun Caddesi en bilinenleri olmasına rağmen bence en güzelleri denize yakın olanları. Böylece dalga sesleri. tarihin derin kokusu ve unutulmayan bir gezi yapma şansını yakalamak mümkün. Bu sokakların bir benzerini de tam karşı kıyıda yer alan, İtalya’nın incisi Bari’de görmüştüm. Demek ki, Adriyatik kokusu iki farklı kıyıdaki insanlara aynı şeyleri yaptırabiliyor….

Bu sokaklarda bulunan kafelerde veya restoranlarda oturup bir şeyler yemek veya içmek çok keyifli. Bu arada, gitmeden önce çok pahalı olduğuna dair yazılar okumuştum. Ancak bence her keseye göre mekan var. Ayrıca Türk olduğunuzu duyunca indirim yapan yerlere de denk geldim. Burada çalışan Bosnalı, Alban veya Türk kökenli insanlar, Türklere karşı oldukça misafirperver.

Eğer ilgini çekerse bütün gezdiğim yerlere bu linkten ulaşabilirsin.

Be the first to comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.


*