Split Gezilecek Yerler

Diocletian Sarayı Bronz Kapı Girişi

Bir yanda tarih kokan sokakları. diğer yanda tertemiz suları ile kumsalları. Hırvatistan’ın en büyük sahil şehri olan Split, gezilecek yerler bakımından da oldukça zengin bir kumsal kenti… Hırvatistan’ın, Zagreb’den sonra ikinci en büyük kenti olan Split’e gelecek arkadaşlara, hem deniz tatili hem de turistik tatil planlamalarını şiddetle tavsiye ederim.

Split gezilecek yerler listesi

  • Diocletian Sarayı
  • St. Dominus Katedrali
  • Jüpiter Tapınağı
  • Crypt (St. Lucy Şapeli)
  • Peristil Meydanı
  • İlk Posta Kutusu
  • Venedik Kulesi
  • Kentin Kapıları
  • Hazine (Treasury)
  • Split Riva

Diocletian Sarayı

Bizim saray anlayışımıza göre biraz farklı bir yapıya sahip diyebilirim. Burası daha çok, bir kale gibi kentin önemli birçok yapısına da ev sahipliği yapan bir alan. Bizdeki suriçi kavramına denk geldiği söylenebilir. Yaklaşık olarak M.Ö. 7. yüzyılda kurulan Split’in en önemli tarihi yapısı diyebilirim. Roma İmparatoru Diocletian için yapılan bu saray, M.S. 305 yılında tamamlanmış. Tarihine bakılırsa, gayet iyi korunmuş denebilir.

İmparator Diocletian, Hristiyanlık karşıtlığı ile bilinen bir hükümdar. Hüküm sürdüğü yıllar boyunca, Hristiyanlığın yayılmasını engellemek için elinden geleni yapmış.

Diocletian Sarayı

St. Dominus Katedrali

St. Dominus, aslında Antakya’da doğmuş bir aziz. Kendisiyle beraber yola çıkan 7 Hristiyan ile beraber son iltica eden guruba üye olduğu biliniyor. Bu iltica ile Diocletian yönetimindeki kente gelmiş ve Hristiyanlığı burada yaymaya başlamış. St. Dominus Katedrali de bu aziz için yapılmış.

Yaklaşık olarak M.S. 4 yüzyılda yapılan bu katedral, en eski katolik katedrallerinden birisi olma ünvanına sahip. Bu katedralin kapısı 1214 yılında tamamlanmış ve Hz. İsa’nın hayatından 28 farklı betimleme içermekteymiş. Katedrale giriş ücretli ve bilet ofisinden bilet alırken Mor Bilet (Purple Ticket) kombinasyonunu öneririm. Çünkü bu bilet ile katedral ile birlikte Jüpiter Tapınağı, çan kulesi, hazine ve St. Lucy Şapeli’ne de giriş biletlerini birlikte almış oluyorsunuz.

Katedralin bir diğer özelliği de 61 metre uzunluğundaki çan kulesi. Bu kuleden güzel bir deniz manzarası ve kentin diğer bölgelerini de tepeden görme imkanına sahip olmak mümkün.

Katedralin hemen arkasında bulunan Etnografya Müzesini ve bulunduğu alanı da gezmeni tavsiye ederim.

St. Dominus Katedrali

Jüpiter Tapınağı

İmparator Diocletian’ın ‘ilahi babası’ olan Jüpiter adına yapılan bu tapınak, saray ile beraber inşa edilmiş ve daha sonra 6. yüzyılda Vaftizci Yahya Vaftizhanesi ‘ne dönüştürülmüş. Bu sebeple Vaftizhane (Baptistery) olarak da adlandırılıyor.

Tapınağın en etkileyici yanlarından birisi, tavanda bulunan 64 adet panel ve bu panellerdeki insan yüzleri. Bu insanların dini törenlerde önemli rol oynadıkları düşünülüyor. Ayrıca tapınağın girişinde bugün bile görülebilen sfenks, Mısır’dan buraya kadar o zamanın şartları ile M.S. 3. yüzyılda getirilmiş. Getirildiği zaman dahi antik olduğu biliniyor.

Jüpiter Tapınağı / Split

Crypt (St. Lucy Şapeli)

Beni en çok etkileyen alanlardan biri de burası oldu. Burası aynı zamanda St. Lucy Şapeli olarak da adlandırılıyor. Katedralin altında bulunan bu alana, kasvetli bir koridordan geçerek giriliyor. Bir de enteresan hikayesi var.

St. Lucy, İmparator Diocletian emrindeki sarayın son Hristiyan zulmü kurbanlarından birisi. Çok zengin olan Syracuse ailesinin üyesi olan Lucy, o dönem tehlikeli olarak kabul edilen Hristiyanlık inancının bir mensubuymuş. Gizli olarak diğer Hristiyanlar ile birlikte dua etmek için annesini de yanına alarak ‘Katakomp’ adı verilen yeraltı mezarlıklarını ziyaret edermiş. Bu arada genç bir adam Lucy’e aşık olmuş. Bu genç adamın evlenme teklifini kabul etmeyen Lucy, bu adam tarafından Romalı askerlere şikayet edilince yakalanıp yakılmak istenmiş. Ancak rivayete göre ateş ona dokunmayınca Romalı bir asker tarafından kılıç ile öldürülmüş. Daha sonra Milano Fermanı ile birlikte Papa tarafından azize ilan edilmiş.

Crypt (St. Lucy Şapeli)

Peristil Meydanı

St. Dominus Katedrali’nin de bulunduğu bu alana ilk girdiğimde, merdivenlerdeki koltuklara pek anlam verememiştim. Ancak akşam olunca tanık olduğum müzik ziyafetini görünce anlayabildim. Bu alan kentin kültür ve sanat alanı. Bu alan tam olarak katedralin önünde ve Bronz Kapı ile girdikten sonra arkaya dönüp bakmak insanı etkiliyor. Split eski şehir alanında bulunan birçok meydan içinde beni en çok etkileyeni Peristil Meydanı oldu diyebilirim.

Split gezilecek yerler listesine koymamış olsam da, Peristil Meydanı’na açılan harika sokakların her birinde yürümeni tavsiye ederim. Bu sokaklardaki ve meydanlardaki bütün kafelerde oturmak isteyeceksin.

Katedral ve diğer müzeler için bilet ofisi de yine bu alanda bulunuyor.

Peristil Meydanı

İlk Posta Kutusu

Çok az yerde geçiyor ancak bu posta kutusunu bulmak bana inanılmaz keyif verdi. Kentin en eski posta kutusu. İki yüz yıldan daha eski bir posta kutusu. Fransızlar tarafından yapıldığı için üzerinde Fransızca olarak ‘Boite aux lettres’ yazıyor. Posta kutusu bugün kullanılmıyor olsa da asırlar önce burada bir posta servisinin olduğunu ispatlar nitelikte.

Yerini bulmak biraz zor çünkü bir barın masaları arasında saklı duruyor ancak Demir Kapı’nın önündeki müzeden sağa giren sokakta (Ul. Iza Loze 5) bulmak mümkün.

Split’in İlk Posta Kutusu

Venedik Kulesi

Venedik Kulesi, yapımına 1424 yılında karar verilmiş ancak 1441 yılında başlanabilmiş, beşgen şeklinde bir tarihi kule. Ancak 16. yüzyılda epey hasar görmüş ve tamir edilmesi yaklaşık olarak 100 yıl kadar sürmüş. Daha sonra 19. yüzyıl ile beraber savunma işlevini kaybeden kulenin güney duvarları yıkılarak şu anki halini almış. Şu anda sadece kuleyi ve duvar kalıntılarını görmek mümkün.

Venedik Kulesi

Kentin Kapıları

Diocletian Sarayı’na giriş tam olarak 4 kapı ile sağlanmaktaymış. Her kapının kendine ait bir karakteristiği var. Yani bu 4 kapı da birbirinden çok farklı özelliklerde, hatta her kapının yakınında bulunan farklı bir kilise veya tapınak var. Aslında açıldıkları yönlere göre de sınıflandırabileceğimiz bu kapıları, altın, gümüş, bronz ve demir olarak isimlendirmişler.

Altın Kapı

Porta Septemtrionalis (‘Kuzey Kapısı’) olarak bilinen bu kapı, bugün dahi kente giriş kapısı gibi görev görmekte. Bu kapının dış kısmında M.S. 6. yüzyılda yapılan, St. Martin kilisesi bulunuyor. Ortaçağda ise bu kapıya Roma Kapısı denilmekteymiş. İmparator Diocletian’ın, tahttan çekildikten sonra dahi bu kapıdan saraya girdiği biliniyor.

Diocletian Sarayı Altın Kapı

Gümüş Kapı

Diocletian Sarayı’nın ana kapısı olmasa da önemli bir giriş kapısı olarak görev görmüş. Porta Oriantalis olarak bilinen bu kapının da hemen yanında St. Apolinar’a ithaf edilen bir kilise var. Aşağıdaki fotoğrafta, sol alt köşede Gümüş Kapıyı görebilirsin. Kapı ile devam eden eski saray surlarını ve eski şehir ile modern yapıların nasıl birbirinden ayrı dünyalarda gezdiklerini de görmek mümkün.

Diocletian Sarayı Gümüş Kapı

Bronz Kapı

Romalıların Porta Meridionalis dedikleri bu kapı, günümüzde saraya esas giriş kapısı olarak hizmet ediyor. Otobüs durakları ve taksi durakları bu kapının hemen önünde. Sarayın güney kapısı olarak da betimleyebileceğim Bronz Kapı’dan girilince ziyaretçileri, bizim kapalı çarşılarımız gibi bir kapalı çarşı karşılıyor.

Diocletian Sarayı Bronz Kapı

Demir Kapı

Romalıların Porta Occidentalis dedikleri bu kapı da günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiş. Kapı olma vasfının yanısıra St. Theodore adına yapılmış bir kilise ve çan kulesine de ev sahipliği yapan Demir Kapı, People’s Square yani Pjaca Meydanı’na açılıyor.

Diocletian Sarayı Demir Kapı

Hazine (Treasury)

Hazine odasına, Peristil Meydanı üzerindeki bilet ofisinin hemen yanında uzanan koridordan ulaşılıyor. Burası da çok etkileyici bir müze. Bu alanda, katedralden çıkan kalıntıların orijinalleri ve daha birçok orijinal betimlemeyle karşılaşmak mümkün. Tavsiye edebileceğim bir müze olduğunu söyleyebilirim.

Split Riva

Split Riva aslında pek de tarihi bir alan değil. Sarayın önünde bulunan bir kordon yolu. Eskiden olmaması gerekir çünkü denizin suları saraya vuruyormuş. Yani bu alan daha sonra oluşan bir sahil yolu.

Riva üzerinde hediyelik eşya satan veya tur biletleri satan ufak tezgahlar bulunuyor. Bunun yanısıra deniz manzaralı kafeler ve restoranlar da mevcut.

Son olarak belirtmeliyim ki, Split sadece eski şehirden ibaret değil. Split gezilecek yerler bakımından çok zengin bir kent ve birçok forum ve tarihi esere ev sahipliği yapıyor. Bu yazımda sadece eski şehirden bahsettim. Ancak Split’e gelmişken, diğer çevre kentleri ve adaları da gezmeden dönmeyin derim.

Ayrıca Hırvatistan içindeki diğer rotalarımı da okumak istersen, bu linke tıklaman yeterli.

Split Sokakları

Be the first to comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.


*